KAYIKİ Basın Açıklaması

20.06.2014



Sınırlarda Ölümü Durdurun, İnsan Hayatına ve Ölümüne Saygı Duyun

Bizler, Ege denizinin iki yakasının sakinleri olarak, binlerce mülteci ve göçmenin Avrupa’ya ulaşma çabaları sırasında hayatını yitirmesinden duyduğumuz kızgınlığı ve şoku dile getiriyoruz. Bu ölümler Avrupa Kalesi politikalarının sonucudur: Sınırların mühürlenmesi ve bu insanlara koruma talep edebilecekleri başka yolların sunulmuyor olması.

Yunanistan ve Türkiye kara sınırında, Evros (Meriç Nehri) Bölgesindeki sınır duvarının Ağustos 2012'de tamamlanmasından bu yana, Ege Denizi’nin her iki tarafında onlarca trajik tekne kazası gerçekleşti: Bulamaç, Midilli, Sisam Adalarında ve Meriç Nehri kıyısı boyunca…
Küçük çocuklar, kadınlar ve erkekler; Suriyeli, Afganistanlı, Somalili ve Eritreli mülteciler savaştan, sefaletten ve siyasi zulümden kaçıp Avrupa’ya sığınmak isterken, Ege Denizi’nde ve Meriç Nehrinde yaşamlarını yitirdiler. Kurtulamayan kazazedelerin ölü bedenleri ya sahil yakınlarında bulundu ya da Ege Denizi’nde kayboldu. Birçoğunun kimliği hiçbir zaman tespit edilemedi, ücra yerlerdeki mezarlıklarda isimlerinin yazmadığı mezarlarda, kendi kültür ve inançlarına uymayan şekilde gömüldüler. Hayatını yitirenlerin kurtulan akrabaları, yakınları sessizce ağlayıp, sevdikleri için yas tutuyorlar. Diğerleri ise hala kayıp olan akrabalarını bulmaya çalışıyor.
Ana akım medya bu trajik kazaları “kaçak göçmenler öldü” gibi başlıklar atarak, kazaların insani yönünü yok sayıyor ve kaçınılmaz bir olaymış gibi sunuyor. Toplumumuz tarafından, ne hayatta ne de ölümde istenen bu kişiler için, herkes sessizliğini koruyor.

Öte yandan, Ege Denizi’nde gerçekleştiği iddia edilen ve kayda alınmış birçok geri itme (push back) iddiası mevcut. Kamuoyunun suçlamalarına ve uluslararası eleştirilere rağmen, hiçbir değişiklik olmaksızın geri itmeler yaşanmaya devam ediyor. Kötü muamele, ateş açmalar, hırsızlık ve arama kurtarma protokollerinin ihlaline dair mükerrer raporlar bulunmakta.

20 Ocak 2014’te Bulamaç Adası yakınlarında, Yunanistan Sahil Güvenlik birimleri tarafından yapılan arama kurtarma operasyonları sırasında, gerçekleşen bir deniz kazasında 3 Afgan kadın ve 8 çocuk yaşamını yitirdi. Sağ kurtulanlar bu kazanın Yunanistan Sahil Güvenliğinin yaptığı bir geri-itme operasyonu sonucu olduğunu belirterek, Sahil güvenlik aracının manevralarının bu kazaya neden olduğunu söylediler. Sahil Güvenlik yetkilileri bunun bir kurtarma operasyonu olduğunu söylüyor ise de neden araçlarında bir tane bile can yeleği olmadığını açıklayamıyorlar. Kazadan kurtulanların - çocuklarını trajik bir şekilde kaybeden babalar da dâhil olmak üzere - Bulamaç Adasına getirilmeleri ve 1 ay içinde ülkeyi terk etme şartı ile serbest bırakılmaları sürecinde, kötü muameleye uğradıkları yönünde iddialar bulunmaktadır. Bu olayda çocuklarını kaybeden babanın, Leros adasına getirildiğinde, diğer gözaltına alınan kazazedeler ile bir kuyrukta beklerken, yüzündeki acı ve ıstırap bizlerin yüreğini dağladı.

6 Mart 2014’te ise Sakız Adası yakınlarında, Yunanistan Sahil Güvenlik biriminin açtığı ateş sonucunda 3 Suriyeli mülteci yaralandı. Yetkililerin iddialarına göre mülteci botu Yunan Sahil Güvenlik botuna saldırmaya çalışmıştı (!).
Bu olaylar Yunanistan Sahil Güvenlik güçlerinin Ege Denizi’nde ve FRONTEX’in operasyon alanına giren alanlarda gerçekleştirdiği yüz kızartıcı uygulamalara sadece birkaç örnek teşkil ediyor. Kamusal alanda AB riyakarca Yunanistan’ı insan haklarını ihlal ettiği için eleştirirken, kendisi eş zamanlı olarak korumaya muhtaç kişilerin geri gönderilmesini gizlice buyurmakta. Günün sonunda, Yunanistan ve Türkiye'deki yetkililerin Avrupa kapılarını kapalı tutmak adına yürüttükleri uygulamalar, insanların hayatlarına mal oluyor.

Daha da kötüsü, her iki tarafta da yetkililer, bu kişilerin acil ihtiyaçlarını, bu kazalardan kurtulanların en temel hakkı olan çocuklarını, eşlerini, annelerini, babalarını defnetme, onlar için üzülme ve yas tutma hakkını göz ardı ediyor.

5 Mayıs 2014 Pazartesi günü, Sisam yakınlarında bir kaza olduğu haberi geldi: aralarında 2 hamile kadın ve 4 çocuğun da oluğu 22 mülteci yaşamını kaybederken, 36 kişi sağ kurtuldu. Yetkililerin ilk tepkisi ise kurtulanların geri gönderilmesi ile ilgili karar çıkarmak oldu. Travmatize olmuş kazazedeler, yerel ve uluslararası sivil toplum örgütleri ile temaslarına izin verilmeyerek, Sisam Adasındaki Sahil Güvenlik birimlerinin denetimindeki gözetim merkezinde, hiçbir yardıma erişimleri olmadan tutuldular. Geri gönderilmelerinin geçici olarak durdurulması haricinde, kendilerine hiçbir koruyucu statü verilmedi.
Aileni kaybettikten saniyeler sonra kendini bir kafeste hapsedilmiş bulmak nasıl bir duygudur? Maalesef bu dünyada herkese, kayıplarının ardından yas tutma ve anma izin verilmiyor.

Ege Denizi, insanları ve ülkeleri birbirine bağlayan bir dostluk denizi olması gerekirken, bu politikalar ve uygulamalar sonucunda, uçsuz bucaksız bir mezarlık oldu. Aynı durum Meriç nehri için de geçerli. Bizler, Ege Denizi ve Meriç Nehrinin iki yakasının sakinleri, buna daha fazla göz yumamayız. Bizler, sadece cesetleri saymayı ve onları sessizce gömmeyi kabul etmiyoruz. Kızgınlığımız ve acımız her geçen gün büyüyor. Avrupa, koruma arayan kişilere, gelip güvenli bir yer bulmalarına olanak sağlayacak prosedürler sunmalıdır.

-Ege Denizi’ndeki ve kara sınırındaki ölümleri ŞİMDİ önleyin!


Kayıki



KAYIKİ


2008 yılının Ağustos ayında Türkiye, Yunanistan Avusturya ve Almanya’dan bu konuda çalışan akademisyen, aktivist ve sanatçılar Sakız (Chios) ve Dikili’de bir dizi toplantı yaptılar. Grup daha sonra kendini ‘Kayiki’ olarak adlandırdı.

Bu toplantıların ana konusu, çok tehlikeli bir yolculuk sonucu hemen her gün Türkiye’den Yunanistan’a genellikle Ege Denizi üzerinden geçmeye çalışan mültecilerin yaşam koşullarını bir parça olsun düzeltmenin yollarını aramak ve bu “umut yolculukları” sırasında meydana gelen ölümlere karşı bir ses yükseltmekti.

Kayiki grubu, bu toplantılar sonucunda, her iki ülkenin sivil toplumları arasındaki iletişimi arttırmak, mültecileri ve başlarına gelen hak ihlallerini daha sağlıklı takip ederek önlemler almak ve bir bilinçlendirme kampanyası gerçekleştirmek gibi somut kararlar aldı.


İrtibat:

Pırıl Erçoban 0090 549 483 54 22 (Türkiye)

Efi Latsoudi 0030 6976234668 (Yunanistan)

Marieke Wissink 0031 614377885 (Hollanda)

Salinia Stroux 0049 17665429144 (Almanya)








In August 2008, academics, human rights activists and artists from Turkey, Greece, Austria and Germany had meetings on the Greek islands of Chios and in Dikili. The group named itself "Kayiki".